28 Ocak 2012 Cumartesi

Nasıl Bir Üniversite? *

Bir üniversite öğrencisinin herhalde en zor dönemi mezun olmadan hemen önceki yılıdır. Artık yolun sonuna yaklaştığının ayırtına varmış birinin aklına sökün eden anılar gibi hayata atılıyor olmanın bilinci ile ne kadar hazır olduğuna dair sorular akın eder beynine. Bu sıkıntılı dönemde sakin ve kendinden emin cevaplara sahip olanlar ise ne yazık ki azınlıktadır. Son sınıf öğrencilerinin ekserisi geçirdikleri üniversite hayatının kendilerini hayata ve iş yaşamına yeteri kadar hazırlamamış olduğunun farkına varırlar. Bu yazıyı okuyan bir son sınıf öğrencisi ise belki çok geç kalmış olabilir ancak pek çok üniversite adayı ya da henüz üniversite hayatının başındakiler için bir ilham vermesi maksadıyla nasıl bir üniversite hayatının iş yaşamına hazır mezunlar verebileceği sorusuna cevap arama gereği duydum.
“İş” toplumsal statünüzü belirleyen en temel kavram olması ve seçilen “işin” hayatınızın geri kalanını şekillendireceği gerçeğinin etkisi ile değerlendirilmesi gereken bir olgu. Ancak bir diğer gerçek iyi bir işe sahip olmanın her geçen yıl daha da zorlaşıyor olmasıdır. Bu güne kadar iyi bir işe sahip olmanın yolunun iyi bir üniversiteden mezun olmak ile sınırlı olduğu düşüncesi yaygındı. Bugün ise genel kanı sadece diploma sahibi olmanın iyi bir iş ve geliri garantilemediğidir. Üniversite hayatının bir ara dönem olduğu ve bu ara dönemin iş yaşamına hazırlanmak için geçirilmesi gerektiği düşüncesi pek çok taraftarı olan ve son zamanlarda oldukça popüler bir düşüncedir. Bu düşünce eğitim kurumlarınca da paylaşılıyor olsa gerek ki üniversiteler birbirinin ardı sıra iş yaşamına hazırlayıcı dersler ve projeler yaratmakta, farklılıklarını ortaya koyarken öncelikle bu noktalara dikkat çekmektedirler. Yine de üzerinde önemle durulması gereken bir hususun altını çizmem gerek. Kişisel gelişim bireyin kendi çabasının ürünüdür. İmkânlar ve alt yapı bunu hızlandırsa da bireyin arzusu belirleyici unsurdur.
İş yaşamı artık katılımcı, aktif ve gelişime açık çalışanlar talep etmektedir. Türkiye’de çalışma yaşındaki nüfusun oranı %67,2’dir. Bu veri tek başına bile çalışma yaşamındaki rekabetin ne kadar yırtıcı olduğunun işaretidir. Şartlar böyle olunca şirketler daha seçici olmakta ve çıtayı sürekli yükseltmektedir. Bunu anlamak için herhangi bir çevrimiçi insan kaynakları sitesinden rast gele ilan taratmak bile yeterli olur. Şirketlerin bu konuda esneme ihtimalinin küçük olduğunu kabul edersek talep edilenleri karşılamak işi talep edene düşmektedir. Yeni mezun ve geliri olmayan bir bireyin bu eksikleri gidermesinin ne kadar güç olduğunu kavramak ise zor olmasa gerek. Bu noktada yapılması gereken üniversite yaşamını iyi değerlendirmektir. Mümkün olan tüm eğitici aktivite, sosyal kulüp ve topluluklar ile staj, yaz çalışması, çalışan öğrenci programlarını en iyi şekilde kullanmak gerekmektedir.
Kulüp ve topluluklar sosyalleşmek ve kişisel gelişim açısından son derece önemli bir rol üstlenmektedir. Bir topluluk ya da kulüp faaliyeti sizi içinde bulunduğunuz çekingen ve içe kapanık durumdan çekip kurtarabildiği gibi size iş yaşamına yaklaşma ve tecrübe edinme imkânları da sunabilmektedir. Bir dans kulübünün size kazandıracağı sadece dans etmek değil kendine güvenmektir. Girişimcilik ya da ticaret toplulukları gibi oluşumların getirisi daha mezun olmadan işinizi bulmak olabilmektedir. Nitekim buna dair pek çok örnek üniversitelerimizde yaşanmaktadır.
Burada üniversitelere düşen asıl görev öğrencilerinin bu imkânlara kolay ulaşımına olanak vermektir. İş yaşamının gereği olan nitelikli, kendine güvenen ve sosyal çalışanlar bu imkânları tanıyan üniversitelerin öğrencileri arasından seçileceklerdir.
Bugün iş yaşamı için iyi bir lisan becerisine sahip, risk alabilen ve lider özellikleri baskın çalışanlar bulmak verimli çalışma ortamları yaratmak için zorunlu şartlara dönüşmüştür. Bir dili iyi bilmenin bile ayırıcı bir vasıf olmadığı bir dönemde sayıları az bile olsa bazı üniversitelerimizin çift dil bilen mezunlar vermek için emek harcıyor olmaları sevindiricidir. Bugün Türkiye’deki pek çok üniversite sosyal kulüp ve topluluklara destek vermekte, Latin dansları topluluğundan girişimcilik kulübüne, uzay bilimleri topluluğundan, dağcılık ve doğa sporları kulüplerine kadar öğrencilerin kendilerine artı değer katabilecekleri pek çok fırsatlar yaratmaktadır. Bunlara yaz staj programı, yaz çalışanı vs gibi çalışma ağırlıklı aktiviteleri de eklemekte fayda var. Öğrenciyi iş yaşamına yaklaştıran, onu işverenle buluşturarak yeni fırsatlar yakalamasını, kendini göstermesini sağlayan programlar sayesinde pek çok üniversite öğrencisi henüz mezun olmadan işini ve kariyerini sağlama alabilmiştir.
Buraya kadar saydığımız hususlara uluslar arası değişim programlarını, work and travel ya da uluslararası yaz kampları gibi seçenekleri de eklemek mümkün ancak bunların başka bir yazıda daha detaylı ele alınması gerektiğine inanıyorum.
Son bir hatırlatma yapmak gerekirse ikinci kez tekrar etme gereği duyduğum husus kişisel gelişim şartlardan bağımsız olarak bireyde başlayıp ve bittiğidir. Bu nedenle arzulu olmak önemli ve ayırıcı olan noktadır. Bir üniversite adayına düşen, seçeceği üniversiteyi belirleme aşamasında yerleşke, bölüm ya da konum kadar sosyal topluluk ve kulüpler ile iş yaşamına hazırlık konusunda üniversitenin ne kadar “hazır” olduğunu sınamalarıdır.
*: www.sinavdirgecer.com 'da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: