28 Ocak 2012 Cumartesi

Seni Seviyorum, Öyleyse Geleceğini Ben Çizerim (!) *

Tercih dönemi aslında öğrencinin salt üniversitesini seçtiği bir süreç değil, hayatı, kariyeri, gelişimi seçtiği bir süreçtir de aynı zamanda. Seçilen şey bu kadar çok yönlü ve önemli olunca seçimi etkileyen durumlarda çeşitlenmekte haliyle. Öğrencinin seçiminde kendi dışındaki faktörlerin bu kadar yoğun olduğu bir başka durum nadir bulunur. 


Seçim sürecine dâhil olan etmenlerin başında aile gelir. Bunu prestij ve gelecek kaygısı izler. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Belirli bir yaşamı yücelten kültürü, göz önünde ve saygın olmayı vazeden medyayı, başarıyı tek kutsal hedef sayan eğitim sistemini vs. de buna ekleyebilirsiniz.


Anlaşılacağı üzere karar vermekte olan öğrencinin etkisi hatta baskısı altında kaldığı o kadar çok etmen var ki. Bu yazıda biraz bunlardan bahsetmek istedim. Belki bu etmenlerin bir kısmına müdahale etme şansımız olamaz ama yine önemli bir kısmını bertaraf edebiliriz. Burada öğrenciye, ailesine ve eğitim kurumuna büyük sorumluluk düşmektedir ki hiçbirine düşen sorumluluk bir diğerinden daha az değildir. Ne yazık ki bu süreçte öğrenciyi baskı altına alanların başında iyi niyetle dahi olsa ebeveyn ve belki ikinci sırada eğitiminden sorumlu öğretmenleri, danışma konumundaki rehber öğretmeni gelmektedir. Bu kesimlerin tümü kendi pencerelerinden öğrencinin başarısını ve mutluluğunu düşünmektedir. Bu başarı ve mutluluğu sağlamak için de henüz olgunlaştığına, bir bireye dönüştüğüne ikna olamadıkları öğrencinin hata(!) yapmasını engellemek için onun adına ona güzel bir gelecek çizmeye koyulurlar. Sanırım bu tablo yakınlarınızda bir yerde hem de şu an bile yaşanmaktadır.


Peki, bu ne kadar doğrudur? Öğrencimizin daha iyi bir yaşam, mutlu bir meslek hayatını yakalamasında faydası olur mu? Yoksa bu elde edemediklerimizi, hayallerimizi ve geçmişin pişmanlıklarını çocuğumuzun / öğrencimizin üzerinden yeniden kurgulamak mıdır? Eğer basit bir cevap verilmesi gerekiyorsa bu cevap “evet”’tir. Genelde ailelerin ya da öğretmenlerin yaptığı tam da budur. Kendi elde edemediklerini, hayalini kurduklarını onların elleriyle gerçekleştirmek. Yine çoğu bunu bilinçsizce yapar fakat sonuçta yapar.  Zaman göstermiştir ki öğrencinin tercihlerine yapılan böyle bir müdahale Türk filmlerine benzer bir mutlu sonla bitmemektedir. Sonuçta ortaya çıkan mutsuz, mesleğini ve konumunu sevmeyen, bunlarla barışık yaşamayan fertlerdir. Bunu rakamsal verilere dökmek ve istatistik vermek güç olsa da hepimiz biliyoruz ki bu ülkede buna benzer pek çok hikâye yaşanmış ve yaşanmakta.



Bu nedenle bu yazının muhatabı öğrenciler değil aslında onlara yön verenler. Tercih dönemi yaklaşırken sizlerden ricam arkanıza yaslanmanız ve çocuğunuzun / öğrencinizin size ne kadar benzediğini, ne kadar benzemesi gerektiğini ve bunu istemeye ne kadar hakkınız olduğunu sorumanız kendinize. Onun daha önce yaptığı tercihleri ve sonuçlarını geçirin gözlerinizin önünden ve değerlendirin, gerçekten endişe duyduğunuz kadar çok hata yapmış mı? Eğer gönül rahatlığı ile “evet” diyemiyorsanız çocuğunuzu / öğrencinizi seçiminde rahat bırakın. İnanın bu onun için yapabileceğiniz en büyük iyiliktir. Bugün pek çok üniversite tanıtım günleri düzenlemekte, stantları ya da bizzat kampüslerde üniversitelerini tanıtmaktadır. Onunla elinizden geldiğince çok üniversiteyi dolaşın. Sormaya, sorgulamaya teşvik edin. Akademisyenlerden, okuyan öğrencilerden, okul yöneticilerinden bilgiler almasını, sorgulamasını ve seçmesini izleyin. Ve korkmayın, çocuğunuza güvenin. O geleceğini kuruyor, bunu 18 yaşına kadar sizlerin ona verdikleri ile yapıyor. Bırakın onu ve gurur duyun. Çünkü ona güveniniz aslında kendinize güveninizdir de.
*: www.sinavdirgecer.com 'da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: