Tercih
dönemi aslında öğrencinin salt üniversitesini seçtiği bir süreç değil,
hayatı, kariyeri, gelişimi seçtiği bir süreçtir de aynı zamanda. Seçilen
şey bu kadar çok yönlü ve önemli olunca seçimi etkileyen durumlarda
çeşitlenmekte haliyle. Öğrencinin seçiminde kendi dışındaki faktörlerin
bu kadar yoğun olduğu bir başka durum nadir bulunur.
Seçim
sürecine dâhil olan etmenlerin başında aile gelir. Bunu prestij ve
gelecek kaygısı izler. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Belirli bir yaşamı
yücelten kültürü, göz önünde ve saygın olmayı vazeden medyayı, başarıyı
tek kutsal hedef sayan eğitim sistemini vs. de buna ekleyebilirsiniz.
Anlaşılacağı
üzere karar vermekte olan öğrencinin etkisi hatta baskısı altında
kaldığı o kadar çok etmen var ki. Bu yazıda biraz bunlardan bahsetmek
istedim. Belki bu etmenlerin bir kısmına müdahale etme şansımız olamaz
ama yine önemli bir kısmını bertaraf edebiliriz. Burada öğrenciye,
ailesine ve eğitim kurumuna büyük sorumluluk düşmektedir ki hiçbirine
düşen sorumluluk bir diğerinden daha az değildir. Ne yazık ki bu süreçte
öğrenciyi baskı altına alanların başında iyi niyetle dahi olsa ebeveyn
ve belki ikinci sırada eğitiminden sorumlu öğretmenleri, danışma
konumundaki rehber öğretmeni gelmektedir. Bu kesimlerin tümü kendi
pencerelerinden öğrencinin başarısını ve mutluluğunu düşünmektedir. Bu
başarı ve mutluluğu sağlamak için de henüz olgunlaştığına, bir bireye
dönüştüğüne ikna olamadıkları öğrencinin hata(!) yapmasını engellemek
için onun adına ona güzel bir gelecek çizmeye koyulurlar. Sanırım bu
tablo yakınlarınızda bir yerde hem de şu an bile yaşanmaktadır.
Peki,
bu ne kadar doğrudur? Öğrencimizin daha iyi bir yaşam, mutlu bir meslek
hayatını yakalamasında faydası olur mu? Yoksa bu elde edemediklerimizi,
hayallerimizi ve geçmişin pişmanlıklarını çocuğumuzun / öğrencimizin
üzerinden yeniden kurgulamak mıdır? Eğer basit bir cevap verilmesi
gerekiyorsa bu cevap “evet”’tir. Genelde ailelerin ya da öğretmenlerin
yaptığı tam da budur. Kendi elde edemediklerini, hayalini kurduklarını
onların elleriyle gerçekleştirmek. Yine çoğu bunu bilinçsizce yapar
fakat sonuçta yapar. Zaman göstermiştir ki öğrencinin tercihlerine
yapılan böyle bir müdahale Türk filmlerine benzer bir mutlu sonla
bitmemektedir. Sonuçta ortaya çıkan mutsuz, mesleğini ve konumunu
sevmeyen, bunlarla barışık yaşamayan fertlerdir. Bunu rakamsal verilere
dökmek ve istatistik vermek güç olsa da hepimiz biliyoruz ki bu ülkede
buna benzer pek çok hikâye yaşanmış ve yaşanmakta.
Bu
nedenle bu yazının muhatabı öğrenciler değil aslında onlara yön
verenler. Tercih dönemi yaklaşırken sizlerden ricam arkanıza yaslanmanız
ve çocuğunuzun / öğrencinizin size ne kadar benzediğini, ne kadar
benzemesi gerektiğini ve bunu istemeye ne kadar hakkınız olduğunu
sorumanız kendinize. Onun daha önce yaptığı tercihleri ve sonuçlarını
geçirin gözlerinizin önünden ve değerlendirin, gerçekten endişe
duyduğunuz kadar çok hata yapmış mı? Eğer gönül rahatlığı ile “evet”
diyemiyorsanız çocuğunuzu / öğrencinizi seçiminde rahat bırakın. İnanın
bu onun için yapabileceğiniz en büyük iyiliktir. Bugün pek çok
üniversite tanıtım günleri düzenlemekte, stantları ya da bizzat
kampüslerde üniversitelerini tanıtmaktadır. Onunla elinizden geldiğince
çok üniversiteyi dolaşın. Sormaya, sorgulamaya teşvik edin.
Akademisyenlerden, okuyan öğrencilerden, okul yöneticilerinden bilgiler
almasını, sorgulamasını ve seçmesini izleyin. Ve korkmayın, çocuğunuza
güvenin. O geleceğini kuruyor, bunu 18 yaşına kadar sizlerin ona
verdikleri ile yapıyor. Bırakın onu ve gurur duyun. Çünkü ona güveniniz
aslında kendinize güveninizdir de.
*: www.sinavdirgecer.com 'da yayınlanmıştır.
*: www.sinavdirgecer.com 'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder