Aydınların
Dini: İzm’ler
İrfan, düşüncenin
bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına
çivilemeyen, Zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile
kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslam, insanı parçalamaz.
İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batının “kültür”ünde bu
Zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir.
Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lafız.
İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un
kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dini ve dünyevi diye
ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Kültür kaypaklığı,
müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmemiş, edilemeyen bir
kelime. Kah suda, kah karada yaşayan bir hilkat garibesi. Alman için
başkadır, Fransız için başka. Bazen içtimai hayatın bütününü ifade eder,
bazen bir alışkanlıklar, bir kazanılmış hünerler mecmuasıdır.
Şimdi hayatın kendisidir, şimdi hayatın cilası.
Avrupa’nın kılı kırka yaran tahlilci zekası bilgiyi dünyevi ve dini diye ikiye böler. O’na göre dini kültürle ladini kültür farklı mefhumlardır. Dünyevi kültür ne demek? Kültürü toprağa zincirleyen bu anlayış da bir ideoloji, yani bir aldatmaca değil mi?
Din asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan, tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi; sıcak, dost, köklü. Batının dünyevi dediği kültür ise, hakimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak. İdeolojiler tahribe yeltendikleri imanın yerine sahtelerini ikame etmek için uydurulan bir ersatz’dır. Başka bir deyişle, remizleri, merasimleri ve kiliseleriyle çağın icaplarına uydurulmuş birer inanç manzumesi. Rüştünü idrak etmemiş nesillere ilim diye yutturulan, yalnız şartlarıyla ilmi, muhtevalarıyla, masal, birer bulamaç.
Şimdi hayatın kendisidir, şimdi hayatın cilası.
Avrupa’nın kılı kırka yaran tahlilci zekası bilgiyi dünyevi ve dini diye ikiye böler. O’na göre dini kültürle ladini kültür farklı mefhumlardır. Dünyevi kültür ne demek? Kültürü toprağa zincirleyen bu anlayış da bir ideoloji, yani bir aldatmaca değil mi?
Din asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan, tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi; sıcak, dost, köklü. Batının dünyevi dediği kültür ise, hakimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak. İdeolojiler tahribe yeltendikleri imanın yerine sahtelerini ikame etmek için uydurulan bir ersatz’dır. Başka bir deyişle, remizleri, merasimleri ve kiliseleriyle çağın icaplarına uydurulmuş birer inanç manzumesi. Rüştünü idrak etmemiş nesillere ilim diye yutturulan, yalnız şartlarıyla ilmi, muhtevalarıyla, masal, birer bulamaç.
***
Ben Ezeli Bir Mağlubum
"Mektuplarını üzülerek
okudum. Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin.
Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun..acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm.
Istıraplarım çok mu çirkin,çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim?
Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim.
Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum. Acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin, senin için ve seninle yaşıyorum.
Sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümidleştiği kadın."
*
"İki yıl önce bu akşam bir rüyaydınız, bilinmeyendiniz.."
*
"Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku.
Muhammed'e nasıl iman ettiklerini anlıyorum.
Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun..acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm.
Istıraplarım çok mu çirkin,çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim?
Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim.
Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum. Acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin, senin için ve seninle yaşıyorum.
Sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümidleştiği kadın."
*
"İki yıl önce bu akşam bir rüyaydınız, bilinmeyendiniz.."
*
"Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku.
Muhammed'e nasıl iman ettiklerini anlıyorum.
Tek mucize kelam. Kelam, yani
sen."
*
BİLİYORUM Kİ BENİMSİN
BİLİYORUM Kİ BENİMSİN
"Ve gece bir deniz kızı
gibiydi. Şarkılarla başladı yıldız yıldız; köpük köpük.
Kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı, kah bir çöl gecesi kadar serin.
Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir.
Kelime kanattır, kelime buse.
Ve gece bir deniz kızı gibi başladı. Harikulade gözleri vardı gecenin.
Ve saçları bir kucak alevdiler ve dudaklarında bütün yaraları kapayan, bütün zilletlerin hatırasını silen bir iksir.
*
Salzburg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş,
gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar.
Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası.
Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz.
Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır.
İkinci aşk, yozlaşmış bir aşktır.
Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür.
*
Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir.
Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin.
Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın.
*
MEKTUPLARIN BÜYÜLÜ BİR AYNA
Kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı, kah bir çöl gecesi kadar serin.
Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir.
Kelime kanattır, kelime buse.
Ve gece bir deniz kızı gibi başladı. Harikulade gözleri vardı gecenin.
Ve saçları bir kucak alevdiler ve dudaklarında bütün yaraları kapayan, bütün zilletlerin hatırasını silen bir iksir.
*
Salzburg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş,
gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar.
Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası.
Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz.
Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır.
İkinci aşk, yozlaşmış bir aşktır.
Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür.
*
Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir.
Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin.
Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın.
*
MEKTUPLARIN BÜYÜLÜ BİR AYNA
Kendimi bir mektupta seyrettim.
Büyülü bir ayna idi bu.
Bu aynada bütün paslarından arınmış ve tanrılaşmış bir Cemil Meriç vardı. Senin Cemil'in. Bu aynada ikimiz vardık.
Eriyen, dağılan, kaynaşan ikimiz. Abélard ile Héloise'i hatırladım.
*
Geçen devirlerde yaşamak, yani derinleşmek ve ömrü alabildiğine uzatmak.
Başka ülkelerde yaşamak, başka insanlarla acı çekmek, başka insanlarla gülmek.
Damlayken denizleşmek. Ve an'a ebediyeti sığdırmak. Kalbini bütün heyecanlara açmak.
Yani sınır taşlarını devirmek, çağların ve politikarın sınır taşlarını. Bütün insanlığı aynı büyük aşk içinde birleştirmek.
Sanat, en yüce sanat, bir "communion" değil midir?
Sanatçının tek vazifesi vardır bence: insanları birbirine sevdirmek. İki insanı veya iki milyar insanı.
Sanat bir heyecan seyyalesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür.
*
Karanlıklardayım. Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor; bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı...Karanlıklardayım.
Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve uzaklardasınız.
*
Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru.
Hind'in turnaları gökkubbeden dökülen damlaları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin.
Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor..
Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf.
*
Sen yıldızlarla dosttun, kumsalda böceklerin vardı. İnsanlar yabancıydı senin için, benim için düşman.
İkimizde gurbetteydik. Karşılaşsak tanıyamazdık birbirimizi, bana gülümsemezdin, ben çekinirdim yanına yaklaşmağa, hisarım, gururdu.
*
SİZDE İDEALİ BULAMADIĞIM ZAMAN
Bir uçurum gibi büyüyen sükut,
hayattan, ışıktan, ümitten kopuş.. Nihayet gönlüme baharı getiren sesiniz. Bu aynada bütün paslarından arınmış ve tanrılaşmış bir Cemil Meriç vardı. Senin Cemil'in. Bu aynada ikimiz vardık.
Eriyen, dağılan, kaynaşan ikimiz. Abélard ile Héloise'i hatırladım.
*
Geçen devirlerde yaşamak, yani derinleşmek ve ömrü alabildiğine uzatmak.
Başka ülkelerde yaşamak, başka insanlarla acı çekmek, başka insanlarla gülmek.
Damlayken denizleşmek. Ve an'a ebediyeti sığdırmak. Kalbini bütün heyecanlara açmak.
Yani sınır taşlarını devirmek, çağların ve politikarın sınır taşlarını. Bütün insanlığı aynı büyük aşk içinde birleştirmek.
Sanat, en yüce sanat, bir "communion" değil midir?
Sanatçının tek vazifesi vardır bence: insanları birbirine sevdirmek. İki insanı veya iki milyar insanı.
Sanat bir heyecan seyyalesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür.
*
Karanlıklardayım. Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor; bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı...Karanlıklardayım.
Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve uzaklardasınız.
*
Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru.
Hind'in turnaları gökkubbeden dökülen damlaları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin.
Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor..
Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf.
*
Sen yıldızlarla dosttun, kumsalda böceklerin vardı. İnsanlar yabancıydı senin için, benim için düşman.
İkimizde gurbetteydik. Karşılaşsak tanıyamazdık birbirimizi, bana gülümsemezdin, ben çekinirdim yanına yaklaşmağa, hisarım, gururdu.
*
SİZDE İDEALİ BULAMADIĞIM ZAMAN
Kırık bir tekne, karanlık bir deniz. Ufukta siz olmasanız hayat denen bu yolculuk, bu rezil, bu pespaye, bu komik sürükleniş dayanılmaz bir çile olurdu.
Yeniden kendimi buldum mektubunuzda, ömrümün en kederli anları sizi kaybettiğimi sandığım anlardı: Şubat'ın ilk günleri, Ankara. Gökkubbenin bütün yıldızları başımda parçalandı ve güneş kahkahalar atarak uzaklaştı ufkumdan ve gece, ıslak, yağlı, isli bir gece bütün benliğimi bir ahtapot gibi kucakladı.
Kimsiniz?
Otuz yıldır gördüğüm rüya.
*
Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı. Şimdi yıldız yıldızdı kelimeler, şimdi şimşek şimşek.
Arada gök kararıyordu. Sonra vuslat gibi güzel bir fecir. Mektupların fırtınayla doluydu, meltemle doluydu, lema ile doluydu, yani Lamiamla doluydu. Kuşlar tarladamı şakıyorlardı, içimdemi?
*
Merhaba canım benim. Sen aşkın bütün hazinelerini büyük bir titizlikle fatihine saklayan gerçek kadın.
Yalnız kelimelerin değil, rüyaların bile bakir.
*
Rüyalarını ver bana, kendini değil. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil.
*
Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı. Şimdi yıldız yıldızdı kelimeler, şimdi şimşek şimşek.
Arada gök kararıyordu. Sonra vuslat gibi güzel bir fecir. Mektupların fırtınayla doluydu, meltemle doluydu, lema ile doluydu, yani Lamiamla doluydu. Kuşlar tarladamı şakıyorlardı, içimdemi?
*
Merhaba canım benim. Sen aşkın bütün hazinelerini büyük bir titizlikle fatihine saklayan gerçek kadın.
Yalnız kelimelerin değil, rüyaların bile bakir.
*
Rüyalarını ver bana, kendini değil. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder